20 Ocak 2010 Çarşamba

Ermenistan’ın Çelişki Üçgeni: Diaspora, Vatikan ve Hükümet

Nalbandyan kafamızda birçok soru İşareti bırakarak ülkesine döndü…
Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbandyan 24.11.2008 ‘de Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Sekreterliğini ziyaret etmek için İstanbul’a geldi. Bilindiği gibi KEİ’nin dönem başkanlığını Ermenistan yürütmektedir ve Nalbandyan’da KEİ’nin dönem başkanıdır. Nalbandyan’ın Türkiye ziyareti Azerbaycan, Rusya, Avrupa, Amerika, Vatikan ve Ermeni diasporası tarafından yakından takip edilmiştir. Dünya basını KEİ toplantısına katılımdan ziyade Ermeni bir bakanın Türkiye’yi ziyaret etmesine daha çok dikkat çekmiştir.


Nalbandyan’ın Türkiye ziyaretinden iki gün önce Fransa’da Ulusal Meclisin sözde Ermeni soykırımı inkarını suç sayan yasa tasarısının resmiyete kavuşması olasılığının, yeni düzenlemeyle birlikte fiilen ortadan kalkması üzerine, Ermeni Diasporası bir miting düzenlemişti. Nalbandyan’ın Türkiye ziyaretinden 2 gün önce Fransa’nın böyle bir açıklama yapması ve ardından Nalbandyan’ın Türkiye’ye gelmesi Ermeni Diasporasını bir hayli kızdırmış oldu. Bunun üzerine Vatikan’ın da Sözde soykırımı destekler mahiyetteki açıklamaları gerginliği iyice artırdı. Ermeni Diasporası Fransa’da yasayla meşgul olurken Ermenistan Dış İşleri Bakanının Türkiye’de diyalog yönlü mesajlar vermesi Diaspora – Hükümet arasında bir ihtilafa neden oldu.


Nalbandyan’ın BCC’ ye verdiği röportajda "Diaspora Ermenistan nüfusunun üçte ikisine eşit. Nasıl Ermenistan kamuoyunun ya da Türk kamuoyunun görüşünü yok sayamıyorsak, diasporanın görüşünü de yok sayamayız." şeklinde bir açıklama yapmıştı. Bugün ise Nalbandyan diasporanın görüşünü yansıtmayarak açıklamasının arkasında durmamış oldu. Nalbandyan BCC Türkçe Servisinden Murat Baykara’ya yaptığı açıklamada: "Türkiye ile barışmamızdan herkesin mutlu olduğunu söyleyemem. Ama iki ülke liderlerinin sorumluluğu üstleneceğini ve halklarımızın ve bölgemizin çıkarları için sıra dışı kararlar alacağımızı düşünüyorum" şeklindeki yaptığı açıklamayla aslında çok açık bir şekilde diaspora despotluğuna atıfta bulunmuştur.


Nalbandyan’ın Türkiye’de yaptığı basın açıklamasında "Diaspora örgütlerinin Ermeni tasarısının tanınması yönündeki çalışmalarına" ilişkin bir soru üzerine, "Ermenistan yetkilileri asla diaspora kuruluşlarına ya da herhangi bir ülkeye ’Ermeni katliamının’ uluslararası olarak tanınması konusunda çabalarını durdurmalarını söylemez. Söylememiştir ve söyleyemez" şeklindeki açıklaması ne anlama geliyor? Önce halk ve bölge için çıkarların ön planda oluğunu daha sonra ise diasporanın çalışmalarını tasvip ederek çelişkiye düşen Bakan, bu farklı iki yaklaşımın ne anlama geldiği bilmiyor mu acaba? Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi sürecinde iyimser olduğunu sınırların açılması ve diplomatik ilişkilerin gelişmesini, mübahase ve münakaşaların diyalog yoluyla halledilmesi gerektiğini söyleyen Bakan diasporanın görüşüyle hiçte uyuşmuyor. Oysa Ermeni diasporası problemlerin çözüm yolunun ancak ve ancak Türkiye’nin 4T’yi (Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak...) kabul etmesiyle gerçekleşeceğini söylemektedir. Ermenistan dış işleri bakanı yaptığı bu çelişkili açıklamalarıyla kafamızı iyice karıştırmış oldu. Yani Nalbandyan’ın ne mıha vurduğu belli ne de nala. Acaba Bakan, Uluslararası İlişkilerde uygunluk ve sonuç mantığının uyuşmayacağını kastederek sonuca mı odaklanmış durumda?


Dikkat çeken diğer husus ise: Ermeni Dış İşleri Bakanı Edvar Nalbandyan’ın Türkiye’de bulunduğu sırada Papa 16. Benedictus’un yaptığı açıklamalardı. Türkiye gazetesinden Yılmaz Öztuna’nın da bahsettiği gibi Papayı bir telaş sardı. Papa 16. Benedictus, Lübnan Ermenileri ru-hanî lideri Avram’ı kabulünde 1915’te din yolunda ölen Ermeniler‘den bahsetti. Alman asıllı Pa-pa’nın, Ermeni tehcirini müttefikimiz Almanya’nın isteği üzerine yaptığımızı bilmeyen ya da unutan Papa’nın daha önce 1915 olaylarını soykırım diye adlandırdığı da biliniyor.


Karşımızda münakaşaların diyalog yolunda halledilmesi gerektiğine inanan sınırların açılması ve diplomatik ilişkilerin kurulmasını vurgulayan bir Ermenistan Hükümeti, Uzlaşmadan kaçarak yıpratıcı çalışmalarından taviz vermeyen despot bir diaspora ve Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasından rahatsız olan bir Vatikan var. Medeniyetlerin ittifakına Dikkat çeken Vatikan; bu tavrıyla kendi içinde çelişkiye, diyalogu tasfiye eden diaspora Ermeni hükümetiyle, Ermeni hükümeti de kendisiyle çelişkiye düşmüş durumdadır.


Sınırların açılmasıyla ekonomik ve politik anlamda gelişme kaydedecek olan Ermenistan’ın diplomatik ilişkileri geliştirmesi yönünde adım atması gerekirken diasporaya endekslenmiş dış politikası yüzünden Türkiye’den toprak talebinde bulunması sözde soykırım iddialarını gündeme getirmesi ve Karabağ sorununda uzlaşılmaz bir tutum izlemesi hayret vericidir ve izlenilen bu ideolojik dış politika Türkiye-Ermenistan arasında ki diplomatik ilişkilerin normale dönmesinin önündeki en büyük engeldir.


Sonuç olarak: Ermeni Diasporasının Türkiye’nin uluslar arası ilişkilere verdiği zararları ve prestij kaybına yol açacak çalışmaları şimdi iki taraflı yani hem Türkiye’ye hem de Ermenistan’da dönmüş vaziyettedir. Bilindiği gibi, dış politikanın ideolojinin dışına çıkarak milli çıkarlara göre düzenlenmesi maksimum kazançlı olan yöntemdir. Diaspora despotluğu Ermeni hükümetinin Milli menfaatler kapsamında dış politika yerine ideolojik dış politikayı benimsemesine neden olan en büyük faktördür. Ermenistan, Dış politikasında diasporayı ne kadar soyutlarsa o kadar kazanç elde edecektir. Nalbandyan yapmış olduğu açıklamalarıyla Ermeni diasporasının, hükümetin karar alma mekanizmalarında ne kadar tesirli olduğunu açıkça ifade etmiştir.


MUSAF KIZILKAYA
ABD - New Jersey

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder